Pandemi dönemi içinde hepimiz evlerimizdeyken zamanımızın bol olacağını düşündük. Yeni kitaplar okumak, listemize eklediğimiz dizi ve filmleri izlemek, farklı yemek tarifleri denemek, yogaya başlamak, yabancı bir dil veya bir enstrüman öğrenmek gibi işler için bir sürü vaktimiz vardı. Odaklanmamız gereken ana işleri yapmak yerine sosyal medyada atılan tüm gönderileri gördük, bilgisayarımızdaki klasörleri düzenledik, buzdolabını her açtığımızda içindekilerin değişmediğini fark ettik, kısacası yapmayı planladığımız şeyleri erteledik. Bazı insanlar bu durumu daha sık yaşarlar. Yaşanan durumu üşengeçlikten farklı olarak ‘procrastination’ olarak tanımlayabiliriz. Türkçeye ‘erteleme hastalığı’ olarak geçmiş.

Bu konu hakkında internette bir gezintiye çıktığınızda yalnız olmadığınızı hissedecek kadar yazıya, videoya ulaşabiliyorsunuz. Yazıların içeriği bir önceki paragrafta yapmaya çalıştığım gibi sizden bir parça yakaladıktan sonra ‘hadi yazımızda belirttiğimiz çok pratik adımları uygulayın ve ertelemeyi hayatınızdan çıkarın’ şeklinde sonlanıyor. Yazılan reçeteyi anlık bir hevesle uygulasanız da o günün sabahında bu tarz yazıları okumayı da erteliyorsunuz. Kısır döngüye giren bu konuya biraz derinden bakalım ve beynimizde o sırada neler oluyor inceleyelim.

“Procrastination” kelimesi,Latince kökenli bir sözcüktür.  Latincede” pro-” , “ileriye, ileride olanın lehine” anlamına gelirken; -crastinus “yarınki” anlamında kullanılır[1]. İngilizcede erteleme anlamına gelen bir diğer kelime olan ‘delay’ ile farklı hisler taşır. Procrastination, sonuçlarının can sıkıcı olduğunun bilinmesine rağmen eylemi gönüllü olarak geciktirme davranışıdır. Delay sözcüğü ise yapılacak işi bir başka zaman dilimine bırakmayı karşılar[2].

Gemma Corell’ın Erteleme Hastalığı Haritası

İşleri ertelemeye meyilli insanlar verilen görevi son teslim gününde yapabileceklerini düşünürler. Her şeyin kontrol altında olduğuna dair bir güvenleri vardır. Örneğin bir ödevi beş saatte bitirebileceğinizi düşünüyorsunuz. Ödevin teslim günü ise 15 gün kadar uzun bir zaman sonra. Her halükarda yetişeceği için o anda yapmanıza gerek yok. Bu güven hissi zaman daraldıkça yerini paniğe ve endişeye bırakır. Son gün gelmeden bir gece öncesinde büyük bir gayretle ödevi yapmaya başlarsınız. Odağınız sadece o ödevdir ve bitmesi gerekiyordur. Yine sizi yanıltan bir duygu oluşur: sadece bunu yapmak dışında başka bir çarem kalmadığında doğru düzgün odaklanıp çalışıyorum. Eğer o beş saati bir gecede harcayıp ödevden de memnun kaldıysanız bu his sizi ele geçirir[2,3].

Bu davranışa neden olan durumlar ve duygular vardır.

Yapacağımız iş zor geldiği için aklımızda daha eğlenceli etkinliklere kaçma eğilimi vardır. Bazen gözümüzde büyür. Görevi bitirmenin çok uzun zaman alacağını tahmin ederiz. Ve ona yaratacağımız uzun zamanı kovalarız. Veya verilen bir ödevde öğrenmemiz gereken bilgiler bildiklerimizden çoktur. Ödeve başlamadan önce nasıl yapacağımızı bulana kadar bekleriz. Bunların yanında ertelediğimiz için ortaya çıkacak iş güzel olmayacak diye korkarız ve ertelemeye devam ederiz[3].

Nedenleri yanında procrastination ile yapılan sosyal deneylerde bazı kişilik tipleri de çalışılmış. Düşük özgüvene sahip olma, self-handicapping, depresyon, dikkat dağınıklığı gruplarında bu davranış incelenmiş[2]. Bu davranışların ve duyguların beyinle ilişkisi vardır. Prefrontal korteksin incelendiği bir çalışmada dikkatsizlik, hafıza zayıflığı, düzensizlik, procrastination, negatiflik, uyku bozuklukları, depresyon semptomlarının dopamin ve noradrenalin eksikliğinde ortaya çıktığı gözlemlenmiş. Deneyde beyinde gerekli yerleri uyarmak için kullanılan DL-fenilanlanin ve L-tirosin aminoasitleri içeren antidepresanlar ise başarı göstermiş[4].

Yapılan bir başka deneyde MRI kullanarak beyin incelenmiş. 264 kişilik deneyde eyleme geçme ve dürtülerini kontrol etme yetenekleri ölçülmüş. Sonuç olarak erteleyenlerin beynindeki amigdalanın genelde daha büyük olduğu bulunmuş. Deneyin yorumunda bu bulgu insanların erteleme davranışını, sağlam bir gerekçe (teslim tarihinin gelmesi, görevin notlanması vb) olmadığı sürece işe başlayamadıkları şeklinde açıklanmış[5].

Beynimizin bu kısımlarından kısaca bahsedelim. Beynimizinde duygularımızın kontrolü limbik sistemdir. Limbik sistemi oluşturan parçalardan biri olan amigdala haz, kaygı ve korkunun merkezidir. Eylemlerimizi gerçekleştirirken bu duygular büyük rol oynar. Eylemlerimizi yapmaya karar vermek için ise prefrontal korteksi kullanırız. Beynimizin ön lobunda bulunur. Benliğimizi, sosyal ilişkilerimizi anlık kararlarımızı bu kısım kontrol eder. Bir işi aldığımızda plan yapan bölüm burasıdır. O işe başlamamızı sağlayan kısım ise amigdaladır. Biz erteleme davranışını gösterirken beynimizdeki bu iki kısım birine söz geçirmeye çalışır. Çoğunlukla daha gelişmiş olan limbik sistem kazanır[5].

Günlük yaşamda bu davranışları gösterirken vücut kimyamızda, beynimizde bir sürü şey gerçekleşiyor. Bunların farkında olmak ve üzerine gitmek bazı adımlar atmamızı sağlayabilir. İşlerimizi, ödevlerimizi, kendimize ayıracağımız vakitleri ertelemediğimiz günlere…

Kaynaklar

[1] Akderin,F.(2012), “Latince Sözlük” , İstanbul : Say Yayınları.
[2] Stell, P., “The Nature of Procrastination: A Meta-Analytic and Theoretical Review of Quintessential Self-Regulatory Failure”, Psychological Bulletin. 2007, 133;1;65-94
[3] California Polytechnic State University, “Understanding Procrastination”, (07.05.2020 tarihinde erişilmiştir.)
[4] Evans, James (2007)” Handbook of Neurofeedback: Dynamics and Clinical Applications”,New York: The Haword Medical Press,1.Baskı, 292-293
[5] Schlüter, C., ve ark. (2018), “The Structural and Functional Signature of Action Control”, Psychological Science,

Ayrıca bkz:
[g.1] : Duxbury,A., “Life,The Universe and Everything”(Journal) (9.05.20210 tarihinde erişilmiştir.)



Yazı Sahibi

Zeynep Özdel

Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde 4. sınıf öğrencisiyim. Nasıl ve neden diye sormayı, doğayı ve evreni anlamaya çalışmayı, cevaplarını bulduğum şeyleri de anlatmayı severim.