Leonardo di ser Piero da Vinci, sanattan bilime kadar çok geniş bir alana yayılmıştır. Ressam, mimar, mucit, anatomist, matematikçi, yazar ve daha birçok özelliği olan da Vinci bilime bakış açımızı değiştirmiştir. Sizce bu çok yönlülüğün dünyada benzersiz olmasının sebebi ne olabilir? Ben sizlere içinde karşı koyamadığı merak duygusundan kaynaklandığını söylerim. Merak duygusu demişken çok sevdiğim bir akademisyenin önerdiği Mario Livio’nun ‘’Neden?’’ kitabını* okuduktan sonra Leonardo da Vinci’ye duyduğum ilgi daha da çok arttı. Bu sebeple yaratıcı bir hayal gücüne sahip Leonardo da Vinci’yi sizlerle buluşturmak istedim. Gelin hep birlikte benzersiz, meraklı dünyasında gezintiye çıkalım…
15 Nisan 1452’de İtalya’nın Vinci şehrinde doğmuştur. 1469’ların ortalarında Leonardo, ressam ve heykeltıraş Andrea del Verrocchio’nın atölyesinde çıraklık yapmak için Rönesans’ın başkenti Floransa’ya gitmiştir. Burada mermer, bronz ve pişmiş topraktan heykellere, portrelere nasıl çalışılacağını öğrenmiştir. Resimle uğraştığı bu beş yıl boyunca matematik, anatomi, mimarlık, astronomi bilim dallarında da kendisini yetiştirmiştir. İtalya’da gelişen Rönesans Çağı’nın unutulmaz bir insanı olarak anılmaktadır. Ölümünden 500 yıl sonra Rönesans hümanizminin simgesi haline gelmiş ve dönemin en etkili sanatçısı olarak görülmektedir[1].
Çevresindeki karmaşık dünyayla ilgili her şeyi merak eden da Vinci, sürekli aldığı notları çizime dökmesiyle kendine özgü bir yöntem geliştirmiştir. Giorgio Vasari’ye göre birçok şeyi aynı anda öğrenmeye heveslendiği için işlerini başladıktan sonra yarım bırakan da Vinci sanattan bilime birçok çalışmaya öncü olmuştur. Leonardo, Copernicus’tan önce Güneş Sistemi’ni ortaya atmış ve Dünya’nın diğer gezegenlerle birlikte Güneş’in çevresinde dolaştığını açıklamıştır. Halbuki o dönemde Dünya’nın evrenin merkezinde kımıldamadan durduğu sanılıyordu[2].

Leonardo’nun öğrencisi ve dostu Francesco Melzi’ye atfedilen portresi[6].
Son Akşam Yemeği (1495-1497)
Leonardo’nun 1495’lerin en ünlü tablosu, Milano yakınlarındaki Santa Maria Dele Grazie’nin duvarına yapılmıştır. Leonardo’nun fresk tekniği yerine, duvar üzerine farklı bir boya tekniğiyle yaptığı bu ünlü tablonun boyaları dökülüp oldukça yıpranmıştır. 1970’lerin sonuna doğru görünümü iyice bozulmuştur ve 21 senelik restorasyonun ardından 1999’da tekrar sergilenmiştir[3].

Yakalanması ve ölümünden önce İsa’nın öğrencileriyle paylaştığı son yemeği temsil etmektedir. İsa’nın “biriniz bana ihanet edecek” dediğini ve bu ifadenin neden olduğu şaşkınlığı gösterir[3].
Mona Lisa (1503-1507/1519)
Gelelim hepimizin bildiği o meşhur Mona Lisa tablosuna… ‘’La Gioconda’’ 16. yüzyılın soylu bir Floransa’lının eşinin bir portresidir. Bugün Paris’teki dünyanın en büyük sanat müzesi, Louvre Müzesi’nde bulunan bu portredeki kadının gülümseme asimetrisini Leonardo da Vinci’den sonra başka hiçbir ressam çizememiştir[4].

Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa portresi, dünyanın en ünlü tablolarından biridir[4].
Rönesans döneminde -15. Yüzyılda- Leonardo da Vinci, beş aylık bir fetüsü ve uterusla ilişkili fetal zarları çizerek embriyo büyüklüklerini kaydetmiştir. Kadavralar üzerinde diseksiyon çalışmaları gerçekleştirmiştir. Bir nesneyi gördükten sonra, onu tam olarak çizebilme kabiliyetinden dolayı her diseksiyonundan sonra bunu gerçekleştirmiştir[5].

Leonardo da Vinci’nin Kalp Çalışmaları
Leonardo da Vinci tarafından yapılan yaklaşık sekiz yüz anatomik örnek arasından, kardiyovasküler sisteme çok sayıda çizim ayrılmıştır. Kalp çizimleri, kalp ve damar fonksiyonu ile ilgili varsayımlarıyla model sistemlerini test etmek için yaptığı deneyleriyle kardiyovasküler sistemin işleyişine odaklanmıştır. Bizlere koroner arterlerin bilinen en eski çizimlerini sağlamıştır. Özellikle da Vinci, kalbin bir kas olduğunu ve sistolün kan pompalamasında aktif bir fazı olduğunu ilk fark eden kişidir. Kendisi, yaşla birlikte ortaya çıkan anatomik varyasyonları, yapı ve fonksiyondaki değişiklikleri de tanımlamıştır[6].
Kalbin dört odacıklı bir yapıya sahip olduğunu ilan eden ilk kişi olarak görünmektedir. Kardiyak atriumlar ve ventriküller arasında çok belirgin bir fonksiyonel ayrımları görmüştür[6].

Da Vinci’nin koleksiyonundan kalp kapakçıkları, korda tendinea ve papiller kasları gösteren bir çizimi[6].
Leonardo da Vinci’nin Merkezi Sinir Sistemi Çalışmaları
Leonardo da Vinci merkezi sinir sistemi çalışmalarına katkıda bulunarak anatomik çizimleri kafatası, beyin ve serebral ventrikül çalışmalarını içermektedir. Beyin anatomisini analiz etmesi üç döneme ayrılmıştır. İlki, tekrarlayan alegorik denemelerle sanatsal, felsefi ve anatomik bir tasvir gerçekleştirip ventriküllerin Rönesans anlayışlarının bir resmini sunmuştur. Daha sonra da Vinci ilgisini, çalışmalarını hem kafatasının anatomisi hem de göz, optik sinirler ve beyin içindeki duyuların birleştiği yer üzerine yoğunlaştırmıştır. Son aşamada ise da Vinci nörolojik çalışmalarını serebral anatomi ve özellikle beynin ventriküler sistemine odaklamıştır[7].
Serebral ventriküllerin şeklini belirlemek için Leonardo 1506-1508 yılları civarında dikkat çekici bir deney yapmıştır. Bir öküzün ventriküler beyin boşluklarına bir tüp yoluyla sıcak balmumu enjekte etmiş ve daha sonra üstteki beyni sıyırarak ventriküllerin anatomisini anlamada önemli bir ilerleme gerçekleştirmiştir. İnsan beyninin ve kafatasının daha gerçekçi bir çerçevesini sunmuştur[7–8].

Serebral ventriküllerin şeklini belirlemek için beyin içerisine balmumu enjeksiyonu ve Leonardo tarafından çizimi[8].
Ayrıca kraniyal sinirlerin anatomisini anlama yolunda ilerlemiştir. Koku duyusu üzerine yaptığı araştırmalar sonucunda olfaktör sinirini kraniyal sinirlerden biri olarak tanımlayan ilk kişidir. Önceki teorilerin aksine sinirlerin lateral veya üçüncü ventriküllerde birleşmediğini göstermiştir. Leonardo, beyin ve omuriliği periferik sinir sistemiyle ilişkili olarak incelemiştir. Akademik bir eğitim almamasına rağmen çalışmaları modern bilimsel çağın ortaya çıkışını yansıtmaktadır. Sanat ve bilime bütüncül yaklaşımının önemli bir parçasını oluşturmuştur[8–9].
Çalışmalarını 1513’te bitirdiğinde Leonardo, antik çağın en büyük anatomisti olan Galen of Pergamon’dan De humani corporis fabrica‘nın yazarına kadar herkesten daha fazla ilerleme kaydetmiştir[8].

Leonardo tarafından çizilen serebral ventrikül ve kranial sinirleri olan insan beynini göstermektedir[8].
Leonardo, kafatasının çizimlerini çizerken asıl amacı, senso comune’un (sağ duyu) yeri olduğunu düşündüğü beynin geometrik merkezini bulmaktı. Çizimler sanatsal bir bakış açısıyla birlikte, Leonardo’nun doğal merak dürtüleri beyin yapısı ve işlevi hakkında yorumlama çabaları arasındaki bir örtüşmeyi de yansıtmaktadır. Kendisi duyusal fizyolojinin özgün, mekanik bir modelini geliştirmiştir[8–9].

Kafatasının, senso comune‘un varsayılan konumunu işaretleyen yatay ve dikey çizgiler dahil yanal görünümü[8].
Ancak ne yazık ki, Leonardo da Vinci’nin anatomik çizimlerinin yaşamı boyunca hiç yayınlanmaması, hatta değerinin seneler sonrasında anlaşılması insan anatomisi ve genel olarak bilim alanında büyük bir yoksunluk olmuştur. Sanatsal yeteneğiyle oldukça tanınan deha hakkında, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Lisansı son sınıf öğrencisi olarak bilim üzerine yaptığı çalışmalarıyla dikkat çekmek istedim. Bizlere yaklaşık on beş bin sayfa not bırakmasına karşın, bunların içerisinde iç dünyasına ait görüşlerini yansıtan bilgiler neredeyse hiç yoktur. Derin sanatsal yeteneği, teknik becerileri, yaratıcılığı ve yeni alanları keşfetmedeki muazzam merakıyla hiç kuşkusuz iç dünyasında daha nicelerini barındıran Leonardo da Vinci şu sözleriyle;
‘’Tamamlanmış bir zihin için sanat bilimine kafa yorun, bilim sanatına kafa yorun, görmeyi öğrenin, her şeyin birbirine bağlı olduğunu fark edin.’’

Kaynakça
[1] Barnett, R. (2019). Obituary Leonardo da Vinci,The Lancet,393;10179;1409-1410.
[8] Pevsner, J. (2019). Leonardo da Vinci’s studies of the brain. The Lancet, 393(10179), 1465-1472.
Ayrıca bkz: * Livio,M.(2017), “Neden? Her Şey Merakla Başladı (Why,What Makes Us Curious) İstanbul:Altın Kitapları
Yazı Sahibi
İlkokul birinci sınıftan beri bilim insanı olma hedefime Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde lisans eğitimi alarak başladım. 2020 mezunu bir biyolog olarak yeni yapılan çalışmalarda görev alıp bilime katkı sağlamayı hedefliyorum. Bilim ve doğanın içerisinde olmayı çok seviyorum 🙂