
Yüzyıllar boyunca yeni bir canlı yaratmanın kimde ve nasıl olduğunu tartıştılar. Ta ki gelişmiş mikroskoplar ortaya çıkana kadar. 19. yüzyılda Alman Zoolog Oscar Hertwig, bebeklerin spermin ve yumurtanın iç içe geçmesiyle yapıldığını keşfetti. Türümüzün devamlılığını sağlamamız için ürememiz gerekir. Dünya çapında her dakikada 250 bebek doğuyor. Kimi hastanelerde kimileri ise evlerde ebelerle, doğum koçlarıyla… Bazı kadınlar doğurmak için ilaç alırken bazıları sezaryen doğumu tercih ediyor. Fakat dünya çapında her gün ~800-830 kadın doğum sebebiyle hayatına son veriyor.[4] Bir araştırmaya göre kadınların %30’u doğumu travmatik bir olay olarak nitelendirir. Peki neden kadınlar doğum yaparken acı çeker? Bunun önüne geçmek için neler yapılabilir?
Acıyı beden veya zihin sıkıntısı olarak tanımlayabiliriz ve ceza anlamı olan Latince “poena“dan gelir. Uluslararası Ağrı Araştırmaları Derneği (IASP), ağrıyı “gerçek veya potansiyel doku hasarıyla ilintili, hoş olmayan bir duyusal veya duygusal deneyim” olarak tanımlar.[3] Bu nedenle acıyı nesnel olarak değerlendiremeyiz ve sadece hasta tarafından belirlenebilir.
Büyük primatların çoğuyla hemen hemen kadınlar aynı doğumu yapar ve daha kolay gerçekleşir. Dişiler fetüsü 30-40 hafta boyunca rahimlerinde taşır. Şempanzelerde ~32 hafta, gorillerde ve orangutanlarda ~37-38 hafta ve insanlarda ~38-40 hafta dolduktan sonra bebek doğum kanalından dışarı çıkar. Bu süre, anne vücudunun potansiyeline göre değişebilir.[5] Önce bebeğin kafası ve ardından vücudu çıkar. İnsanlar 9 saatte doğururken şempanzelerin doğum süresi sadece 2 saat sürer. Fakat arada büyük bir fark vardır: İnsanlar daha çok acı çeker. İnsanların bu kadar acı çekmesini anatomi ve evrimle açıklayabiliriz.

Sincap maymunu, makak, şempanze ve insan beyinlerinin boyut ve yapı kıyaslaması.
Sorun, evrimsel soyumuzun en eski üyeleri olan homininler ile başladı. Tarih öncesi çağımızın erken zamanlarından beri, hominin bebekleri doğum kanalından geçmek için bükülmek ve dönmek zorunda kalmıştır. Şimdiye kadar bulunan en eski hominin fosilleri yaklaşık yedi milyon yıl öncesine dayanır.[1]

Teoriye göre insanlar diğer primatlara göre iki ayak üzerinde yürümek için evrildi. Böylece pelvisin yapısı karmaşıklaştı ve daraldı. Beyinlerimiz de evrilerek diğer primatlara göre daha büyük oldu. Bu da daha büyük kafaya sahip olmamızı sağladı. Bu yüzden şempanzeler geniş bir kalçadan küçük bir kafa; insanlar ise dar bir yerden büyük bir bebek çıkartmak zorunda kaldı. Böylece doğum, insanlar için acı çekilir hale geldi.
Bir başka düşünceye göre de, insanlar çiftçiliğe başladıktan sonra doğumun daha zor hale geldiğini düşünülür. Karbonhidrat açısından zengin besinler çiftçileri daha kısa ve daha şişman hale getirdi. Bu durum kadınların pelvislerini daralttı. Hamile kadınlar aşırı kilolu olduğu için bebekleri rahimde daha şişman hale geldi. Bu da doğumu daha zorlaştırdı ve daha fazla ölüme yol açtı.[a]

Peki neden acıyı ortadan kaldırmak için evrilmedik?
Çünkü doğal seleksiyon acıyı yok saydı ve bu şekilde evrilmemiz bizim doğumu gerçekleştirmemiz için yeterliydi.
12. yüzyıldan beri doğum, ölümle hep aynı görülmüştür ve kadınlar hep destek istemiştir. Bu desteği de ailesi ve arkadaşları sağlamıştır. Kadınlar doğum acısını dindirmek için afyon, haşhaş ve aspirin, söğüt kabuğu gibi etkenler kullanmıştır.
Doğal doğum beklentisi olan kadınlarda suçluluk, öfke ve benlik saygısı kaybının yanı sıra, güvenilmez ağrı uzun süredir devam eden psikolojik ve duygusal sorunlara ortaya çıkmıştır. 1982 yılında yapılan araştırmalarla doğal doğum girişiminden sonra depresyon, anksiyete, obsesif-kompulsif bozukluk, fobik semptomlar ve cinsel sorunlar gözlenmiştir. Bu durumda kadınlar psikoterapiye ihtiyaç duydular.[2]
Bilim insanları ise doğumun daha kolay geçmesi için ve bebeğin sağlıklı doğması için birçok alet geliştirmişlerdir. Teknolojinin ilerlemesiyle doğum, daha az ölümcül hale gelmiştir. Bunlardan en önemlisi sezaryen uygulamasıdır. Sezaryen uygulaması her antik kültürde karşımıza çıkabilir. Annenin ya da bebeğin hayati tehlikesi varsa sezaryen yöntemiyle doğum gerçekleşir. İlk sezaryen uygulama 1826 yılında Güney Afrika’da yapılmıştır. O yıllarda anestezi olmadığı için anneye muz şarabı verilirdi.[b]

Doğum forsepsleri
20. yüzyılda sezaryen, kadınların hayatını kurtarmaya başladı. Gelişen teknolojiyle doktorlar doğumun ortalama süresini hesaplamak için pelvik röntgenler kullanmaya başladı. Süreci yavaş ilerleyen kadınlar için bu süreci yapay olarak hızlandıracak pitocin adı verilen bir ilaç geliştirildi. Pitocin, oksitosin hormonundan elde ediliyordu. Doktorlar Pitocin’i doğum geciktiğinde uyguluyorlardı.
Geçmiş yıllarda doğum olayı yaşanılan bölgeye, ait olunan sınıfa göre ve cilt rengine göre farklılık gösteriyordu. İnanışa göre bir ırk veya kültür ne kadar uygarsa kadınlar bir o kadar zor doğum yapardı. Bu nedenle süreci atlatmak için anestezi kullanmak gerekiyordu. İşçi sınıfı kadınları, siyahi kadınlar ve göçmen kadınlar için doğum yapmak oldukça kolaydı. Asıl yardıma ihtiyaç duyan aşırı medeni orta sınıfı kadınlardı. Bu inanış bugün de devam ediyor. Bu yüzden İngiltere’de siyahi kadınların doğum sırasındaki ölüm oranı beyaz kadınlardan beş kat daha fazladır.[b]

Kaynakça
[1] Barras, C. (2016). The Real Reasons Why Childbirth Is So Painful and Dangerous, BBC Earth. Son Erişim Tarihi: 11.02.2021.
[2] Stewart, D.E. (1982). Psychiatric Symptoms Following Attempted Natural Childbirth. Can Med Assoc J, 127(8): 713-716.
[3] IASP. (-). “Pain” girdisi. IASP Terminology. Son Erişim Tarihi: 11.02.2021.
[4] Dünya Sağlık Örgütü. (2019). “Maternal Mortality” girdisi. Son Erişim Tarihi: 11.02.2021.
[5] Dunsworth, H.M. ve ark. (2012). Metabolic hypothesis for human altriciality. PNAS, 109(38): 15212-15216.
Ek Kaynakça
[a] Birth Injury Help Center. (-). “The History of Childbirth” girdisi. SET: 11.02.2021.
[b] Monáe, J. (2020). Sex, Explained. [Online: Netflix]. Vox Media.
Görseller
1- Michel A. Hofman
2- Maygrier, J.P. (1822). “Pregnancy and Childbirth Medical Illustration” girdisi, Royal Academy of Medicine of Spain.
3- Veba, C. (-). “Birth Attendance In Primitive Cultures” girdisi, Royal Academy of Medicine of Spain.